TÜRK CAM SANATI
Osmanlı Döneminde 16. yy. Türk Cam Sanatının parlak dönemidir. Bu yüzyılda Avrupa’da da cam sanatı gelişmiştir. Özellikle Venedik civarında Murona’da yapılan camlar çok beğenilmiş, Türk sanatçıları bu örneklerden esinlenerek birçok ürün vermiştir. Avrupa’da Osmanlı piyasası için Türk beğenisine uygun olarak yapılan eserler “Türk Camı” diye adlandırılmıştır. 17. ve 18. yy. sonuna kadar Osmanlılarda özellikle İstanbul’da camcı esnafınca bir takım loncaların kurulduğu cam imalathaneleri bulunmaktaydı. 19. yy. da İstanbul’da çok orijinal ve yerel özellikte cam eşya yapan atölyelerin varlığını görmekteyiz. İlki Boğaziçi’nin Anadolu kıyısındaki Beykoz civarında, bir Mevlevi dervişi olan Mehmet Dede tarafından kurulmuştur. Bu imalathanede fincan, sürahi, vazo, reçellik, gülabdan ve üzeri yaldızlı nakışlarla süslenmiş beyaz süt rengi veya saydam olmayan mavi renkte bir cam hamurundan yapılmış eşyalar üretilmiştir. Adını ilk yapıldıkları yerden alan bu ürünler Beykoz camları olarak anılmaktadır. Beykoz işlerini Avrupa ürünlerinden ayıran özellikler vardır. Beykozların arkasından ışık tutulunca kırmızı renkte yansıma olmaktadır. Bunun Beykoz camları içerisinde bulunan kumun özelliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Diğer özellikler ise kesme öbeği veya çukuru denen izlerin olması, kulp ve ayakların yapıştırılma şekillerinin farklı olmasıdır. Beykoz’da kristal cam ve opal camdan çeşitli eşyalar yapılmıştır. Beykozların renksiz saydam camdan ve renksiz kristalden yapılmış olanlarının, renkli opal camlardan daha eski oldukları söylenir. Bezeme olarak hakim olan şekiller yaldızlarla yapılmış bitkisel motifler, gül ve özellikle maydanozdur. Bu sebepten Beykozların bir türüne “Maydanozlu / Maydanoz” denmektedir. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit, İstanbul Beykoz semtinde cam fabrikası kurdurmuş, Beykoz ya da İstanbul işi diye adlandırılan cam eşyalar yapılmıştır. Burada yapılan üzeri damarlı bardak, sürahi, gülabdan, vazo, şişe gibi cam eserler “Çeşm-i Bülbül” olarak tanınmıştır.